Şiirlere konu olmuş, yetmemiş şarkı yapılıp dillere dolanmış bir yer Gülhane Parkı. İstanbul’un göbeğindeki bu güzel gezi noktasını keşfedelim!
İçindekiler
En az şiirler kadar güzel ve yine en az onlar kadar renkli. İstanbul’un gözbebeği Tarihi Yarımada’da yer alan Gülhane Parkı’na daha önce gittiniz mi bilmiyoruz ama eğer gitmediyseniz bu bölgenin aşığı bir çift olarak gidip görmenizi mutlaka ama mutlaka tavsiye ediyoruz.
Gülhane Parkı Nerede?
İstanbul Tarihi Yarımada’da yer alan Gülhane Park’ının açık adresi bu şekilde: Cankurtaran, Kennedy Cad., 34122 Fatih/İstanbul
Gülhane Parkı’na Ulaşım
İstanbul’un merkezi olan Tarihi Yarımada’ya şehrin her noktasından farklı ulaşım alternatifleri mevcut. Bu konuda size tek önerimiz, insan kalabalığına fazla kalmadan, erken saatlerde gelmeniz buraya. Böylelikle Gülhane Parkı’nın tadını doya doya çıkarabilirsiniz. İstanbul’un bu tarihi bölgesi ve çevresini keyifli bir hafta sonu gezisiyle dolaşmak isterseniz Yolcu360’tan İstanbul araç kiralama seçeneklerine bakmayı unutmayın!
Peki neden Gülhane Parkı? İstanbul’un orta yerinde böylesine güzel nefes alabileceğiniz yerler oldukça az da ondan. Gülhane Parkı’nın içerisine girer girmez gözlerinizi renk renk çiçekler, ulu ulu ağaçlar esir alırken, kulaklarınızı da kuş sesleri kuşatıveriyor. İçinize bir huzur hücum ediyor birden. Parkın tarih kokan havası burnunuzun direğine kadar ulaşıyor. İnanılmaz rahatlatıcı bir havası var Gülhane Parkı’nın.
Metropolün göbeğinde doğayla baş başa olmak hem çok garip hem de çok güzel bir duygu. Gittiyseniz anlamışsınızdır zaten cümlelerdeki heyecanımızı ya da giderseniz mutlaka anlayacaksınız.
Gülhane Parkı’nın Tarihi
Oldukça büyük bir alana, yaklaşık olarak 163 dönümlük bir arazi üzerinde kurulmuş olan Gülhane Parkı, 8. yüzyılda Konstantinopolis Üniversitesi olarak hizmet vermeye başlamış bir yer. Osmanlı Dönemi’ne gelindiğinde ise Gülhane Parkı, Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi olarak kullanılmaya başlanmış.
O zamanlar da tıpkı şimdiki gibi içinde gül bahçeleri ve Osmanlı sultanlarının dolaştığı bir koru barındırıyormuş Gülhane. Bu güzelliği ortaya çıkaran ilk gül ise buraya 1460’lı yıllarda Fatih Sultan Mehmet zamanında getirilmiş. Siz de tahmin edersiniz ki adını içinde yetiştirilen güllerden almış olan bu tarihi mekan, aradan geçen onca zamandan sonra 1912 yılında düzenlenerek park haline getirilmiş ve halkın hizmetine açılmış.
Tanzimat Fermanı’nın (Gülhane Hatt-ı Hümayunu) Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından burada ilan edilmesi sebebiyle Gülhane Parkı’nın adını bolca duyardık tarih kitaplarında. Yani gitmesek de görmesek de fazlasıyla aşinayız buraya aslında.
Kendi adıma ben (yani Merve), Gülhane Parkı’nın adını derslerde duydukça hayal etmeye çalışırdım bu güzelliği. Elinde upuzun bir fermanla uzun boylu kavuklu bir adam canlanırdı gözümde. ☺
Gülhane ile buluşmam ise ilk kez ortaokulda, bir okul gezisinde gerçekleşmişti. Hayallerimden daha büyük ve daha görkemliymiş meğer, o zaman anlamıştım. Şimdilerde ise o yıllara göre çok daha bakımlı, temiz ve güzel. Öyle de olmalı aslında, taaa yüzyıllar öncesinden bize miras kalan böyle güzel bir mekan varsa korunmalı sonuna kadar.
Gülhane Parkı Gezilecek Yerler
Gülhane Parkı’na gidip yeşilin ve kuş seslerinin tadını çıkarmakla kalmayın. Park içerisinde ve çevresinde görülmeye değer birçok yer var! İşte bazıları:
İstanbul Arkeoloji Müzesi
Gülhane Parkı’na kadar gitmişken hemen bitişiğinde yer alan Arkeoloji Müzesi’ni de mutlaka görmelisiniz. Ülkemizin yanı sıra dünya için de önemli bir yere sahip olan müzede tarihe ışık tutan pek çok eser mevcut. Büyük İskender Lahdi, İskender başı, Sayda Kralı Tabnit’in mumyası, Kornelia Antonia’nın heykeli, Nehir Tanrısı Okeanos’un heykeli ve daha çok sayıda eserin bulunduğu Müze, Avrupa’nın sayılı müzesi arasında gösteriliyor.
İstanbul Arkeoloji müzesi hem mimari yapısı ve dış cephesindeki mükemmel işçilik bakımından hem de içerisinde bulunan eserlerle dünyanın en iyi 10 müzesi arasında yer alıyor.
İslam Bilim Ve Teknoloji Müzesi
Müze, Prof. Dr. Fuat Sezgin’in büyük çaba ve emekleri sonucu 2008 yılında açılmış. İslam coğrafyasının farklı şehir ve dönemlerinde, 9. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar İslam âlimleri tarafından yapılmış icatları görmek istiyorsanız müzeyi gezmeye mutlaka zaman ayırmalısınız.
Müzenin önemi maket ve model koleksiyonu bakımından Almanya Frankfurt’tan sonra dünyada ikinci müze olması… Matematik, mimari, coğrafya, tıp, astronomi, kimya ve daha birçok farklı bölümün bulunduğu müzede İslam bilim adamlarının ortaya koydukları önemli eserler de sergileniyor. Su saatleri, pusulalar, gezegen ve yıldızların hareketlerinin hesaplanışında kullanılan aletler ve daha çok sayıda buluş siz meraklılarını bekliyor.
Eski Şark Eserleri Müzesi
Bina 1883 yılında yapılmış. 1917-1919 yılları arasında dönemin Arkeoloji Müzesi Müdürü tarafından Yakın Doğu ülkeleri eserlerinin sergilenmesi amacı ile müze haline getirilmiş.
Anadolu ve Mezopotamya’nın Yunan öncesi, Mısır ve Arap Yarımadası’nın İslam öncesi çağlarına ait eserlerin bulunduğu müzede 74 bin civarında çivi yazısıyla yazılmış tablet bulunmakta. İlk aşk mektubu ve M.Ö. 2 binli yıllara ait evlilik cüzdanı müzenin en dikkat çeken eserleri arasında.
Ahmet Hamdi Tanpınar Kütüphanesi
Geziniz esnasında mutlaka uğramanız gereken yerlerin arasında Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müzesi de yer alıyor. Müze, zamanında Osmanlı döneminde geçit yapan alayları izlemek amacıyla kullanılan ve Topkapı Sarayı pencerelerinin İstanbul sokaklarına uzanan ilk ve tek Alay Köşkü’ymüş.
2011 yılında bir kütüphaneye dönüştürülen binada binden fazla yazarın, dokuz bin civarı kitabı bulunuyor. Müzede; Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Nedim ve Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrılmış köşeler var. Edebiyat temalı pek çok etkinliğe de ev sahipliği yapan Kütüphanenin alt katında ayrıca sohbet odası bulunuyor.
Yeşillerin arasında, kuş sesleri eşliğinde, İstanbul’u dinleyerek kitap okuyabileceğiniz ya da araştırma yapabileceğiniz, oldukça zarif tasarlanmış bir kütüphane.
Çinili Köşk Müzesi
Arkeoloji Müzesi’nin tam karşısında bulunan Çinili Köşk, Fatih Sultan Mehmet tarafından önceleri yazlık olarak kullanılırmış. Sırça Köşk olarak bilinse de içindeki çini ve seramikler nedeniyle zamanla Çinili Köşk olarak anılmış.
İçerisinde çiniciliğin tüm marifetlerini görebileceğiniz gibi arkeolojik kazılardan çıkarılmış 2 bine yakın eseri de görme fırsatınız var.
Gülhane Parkı’nın en güzel noktalarından biri de gün sonuna doğru yaklaştığınızda yorgunluğunuzu atabileceğiniz güzel mi güzel çay bahçesi… Uzun süre unutamayacağınız huzur dolu bir günün ardından İstanbul Boğazı’nın size sunduğu o muhteşem manzaranın eşliğinde çayınızı yudumlayabilirsiniz.
Gülhane Parkı Lale Festivali
‘’Adım attığım her karışında kimlerin, hangi padişahların, hangi hükümdarların ayak izi var ayak’’ diye düşünmeden edemediğim Gülhane Parkı’nda bütün mevsimler ayrı güzel tabii ki ama her yıl Nisan ayında başka bir güzelliğe bürünüyor burası. Rengarenk laleler ile bezeniyor her bir köşesi. Bu özel zaman dilimi için parka dikilen laleler insanın içinde de çiçekler açtırıyor adeta. O yüzden, fırsatınız varsa Lale Festivali zamanında mutlaka gidin Gülhane’ye, bu güzelliği kaçırmayın.
Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkı’nda!
Yazının başında bahsettiğimiz o şiirin ilginç hikayesini de kısaca aktaralım. Dönemin ünlü şairlerinden Nazım Hikmet, hakkında yakalama kararı çıkması nedeniyle kaçak olarak yaşamaktadır.
Sevgilisi ve Nazım bu kaçak yaşamda özleme fazla dayanamazlar ve bir gün Gülhane Parkı’nda buluşmak üzere sözleşirler. Sevgilisini beklerken Gülhane Parkı’na polisin geldiğini gören Nazım Hikmet, orada bulunan bir ceviz ağacına tırmanır. Sevgilisi de buluşma yerine gelmiştir ancak Nazım yakalanmamak için ağaçtan inemez, sevgilisine de sesini duyuramaz ve ağacın tepesinde o meşhur şiirini yazar;
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Add comment